Yazılar

UBP, CTP ve Türkiye iktidarları KKTC'de nasıl bir düzen yarattı?

Nemalandıkları kesimlerin devleti dolandırmasına izin veriyor, karşılığında şahsi çıkarlarını artırabiliyor ve Türkiye kaynakları ile giderleri ve altyapı maliyetlerini karşılıyorlar.

KKTC’deki temel sorun yıllardır üzerine neredeyse hiç gidilmeksizin artarak devam ediyor. Bu ülkenin ana sorunu her yeri sarmış yolsuzluktur. KKTC’nin diğer yoz ülkelerden üç önemli farkı vardır: 

1- Devlet kurumlarının, devlet gelirlerini toplamadığı için çok şişkin görünmesi, 
2- Türkiye’ye bağımlılığın düzenin devamı için ön koşul olduğu yanılsamının siyasiler tarafından kasti olarak yaratılması,
3- KKTC iktidarları ile Türkiye iktidarlarının salt kendi şahsi menfaatlerini koruyabilmek için akıl dışı bir borç alımına devam etmesi ve ekonomik teamül dışı borç pompalamayı sürdürmesidir.

Ülkenin merkez sağ ve merkez sol partisi yıllardır bu düzenin devamı için iş birliği yapmaktadır. Biri, UBP, popülist sağın küresel diğer otoriter örnekleri gibi hamasetle, tek adamcılıkla, itaatla kitleleri kandırmaktadır. Diğeri, CTP, ülkenin Türkiye ile bağımlılık ilişkisini kıracak hiçbir şey yapmayıp sorunun Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklandığını ileri sürerek, asıl sorunu çözmeyi ötelemektedir.

Vergi adaletsizliğinin ve kayıt dışılığın üzerine kendi çıkarlarını korumak için gidemeyen popülist partilerin bakanları ve milletvekilleri, Türkiye’nin gönderdiği paraya güvenerek şahsi çıkarlarını yükseltmektedir. 

Normal şartlar altında kayıt dışılığın üzerine giderek, yasa dışı kazançların peşine düşmesi ve işletmelerin ve/veya şahısların gerçek kazançlarını belirleyerek ceza kesmesi gereken hükümetler, Türkiye’nin gönderdiği kaynağa güvenerek asli görevlerini bilinçli bir tecihle yerine getirmiyorlar. Yerine getiremiyor değiller, yerine getirmiyorlar! 

Böylece nemalandıkları kesimlerin devleti dolandırmasına izin veriyor, karşılığında şahsi çıkarlarını artırabiliyor ve Türkiye kaynakları ile giderleri ve altyapı maliyetlerini karşılıyorlar. 

Türkiye iktidarları da sürekli olarak KKTC devletinin sözde giderlerinin azaltılması gerektiği politikasını izliyor görünüyor, gerçekte KKTC’nin kendi ayakları üzerinde durmasını istemedikleri için KKTC hükümetlerine para göndermeye devam ediyorlar. Türkiye iktidarları KKTC’yi ilhak etmek için bunu yapmıyor, kendi partizan çıkarlarını KKTC üzerinden de sürdürmek istedikleri için düzenin bu şekilde korunmasını destekliyorlar. Özal döneminde de durum buydu, AKP döneminde de...

AKP iktidarı KKTC’de değişimden bahsedeli 20 yılı geçmiştir. 20 yılda KKTC’de temel sorunun çözümlenmesi açısından dişe dokunur hiçbir şey yapılmamış, Türkiye vatandaşlarının ödediği vergiler KKTC’ye gönderilmeye devam edilmiştir. Türkiye firmaları Ankara’dan KKTC Devleti’nin ihalelerini artarak almış, başta Ercan Havalimanı gibi özelleştirmeler Türkiyeli iş insanlarına verilmiştir. Devletin kullanımındaki eski Kıbrıs Rum arazileri Türkiyeli iş insanlarına turizm yatırımı karşılığı kiralanmış, Türkiye sermayesi ile pek çok üniversitenin açılması ve birçok Türkiye bankasının şubesinin KKTC'de faaliyete geçmesi sağlanmıştir. Düzenden karşılıklı yararlanan Ankaralı ve Lefkoşalı siyasilerin iş birliği sayesinde ülkede muhafazakâr yapıların kurulmasına göz yumulmuştur. 

KKTC’nin Türkiye’nin arka bahçesi olmasından öyle faydalar sağlanmaktadır ki Türkiye yasalarını delen KKTC çetelerine dokunmayanlar, bugün başta yargı, KKTC kurumlarını içeriden değiştirmeye ve çıkarlarını azami ölçüde artırmaya çabalamaktadır.

‘Kıbrıs’ta barış ve çözüm engellenemez’ sloganının altının boşalmasının biricik nedeni, CTP başta tüm iş birlikçi KKTC solunun yolsuzluğun üzerine popülist kaygılarla, çıkarlarını korumak için gitmekten kaçınarak, meselenin sadece Türkiye iktidarlarının dayattığı sosyoekonomik politikalar olduğu yanılsamasını yaratmasıdır.

KKTC siyaseti, KKTC’nin ekonomik ve siyasi özgürlüğünü kazanması için ciddiye alınır hiçbir çaba göstermemiş, ekonomik bağımsızlığı sektörlerdeki kayıt dışılığı önleyerek ve vergi gelirlerini artırarak sağlayamamıştır. Yasa dışı betten, gece kulüplerine, vergiden muaf üniversitelerden, yeterince denetlenmeyen bankalara, kayıt dışı kazanç elde eden büyük avukatlardan kara paraya kadar devletin vergiler ve cezalar yoluyla kasasında olması gereken para, bu işletme sahiplerinin kasasında istiflenmektedir.

Hakikat böyle değilmiş gibi çeteleşmiş tefeciler vatandaşın sırtına çökerek yıllardır haksızca elde ettikleri kazançlarla, devlete şu kadar vergi ödedikleri üzerinden arsızca PR yapmaktadır.

Her alandaki denetimsizlikle siyasilerin vergi toplamaksızın bakanlık yapabilmeleri ve Türkiye'ye bağımlılığın devamı, siyasilerin ve devlet kurumlarının içinde al gülüm ver gülüm odaklı mikro milliyetçi yerel çetelerin oluşmasına, yerel yasa dışı betçilerin, yerel bazı bankaların ve yerel bazı üniversitelerin siyaseti ve mevcut düzeni finanse etmesine alan açmıştır. Siyasilerle ve bazı medya kuruluşları ile çıkarları doğrultusunda iş birliği yapan bu çeteler hem Polis’te hem Yargı’da ağırlıklarını artırabilmiş, kara para ülkede her taşın altına yerleşerek aklanmaya devam etmektedir.

Yeri gelmişken tekrar soralım: Mark Buddle soruşturmasında, Buddle'a oturma izni veren içişleri eski bakanı, UBP Girne milletvekili Kutlu Evren hakkında başta CTP, muhalefet neden Meclis'te araştırma başlatmıyor? Geçenlerde CTP'nin eski içişleri bakanlarından CTP Genel Sekreteri Asım Akansoy'a aynı soruyu sormuştum. Ve sakın 'Asım Akansoy da kim? Ne alaka?' demeyiniz, Akansoy ülkenin CTP'den eski içişleri bakanıdır diye yazmıştım.

Bu durum aşağı yukarı her yozlaşmış ülkede aynı şekilde seyreder. Yani yolsuzluk ve kötü yönetim, tanınan bir ülke olarak, atıyorum Bosna-Hersek’de veya Türkiye’de de aynı şekilde kirli ağlarını örer. Sürecin bu hale gelmesinin KKTC’nin tanınmaması ile çok az bağlantısı vardır. Tanınmayan Kıbrıs'ın kuzeyinin daha önce, 2008'de FATF (Mali Eylem Görev Gücü) tarafından gri listeye alındığını bu bağlamda anımsatırım.

Tüm dünyada yoz düzenin görünür kapısına kilit vuranlar, yoz siyasilerin seçimle iktidara gelmesini önleyecek seçmenlerdir. Kendi halindeki yurttaşların daha da yoksullaştığı, yerel çetelerin ele başlarının zenginliklerine zenginlik kattığı bir düzende yaşamak istemiyorsanız, yurttaş olarak harekete geçmelisiniz. Ay sonunu zor getirirken en fazlasından sosyal medya üzerinden tepkinizi göstererek bir şey yapmış olmuyorsunuz.

Yalnız değilsiniz. Kurulmakta olan derneklerde yoz düzenin değişimi için siz de çaba gösterebilirsiniz. Siyasetin ve çetelerin üzerine halk olarak gitmeksizin değişim sağlanamaz. Sistemin daha fazla adaletsizlik ve daha fazla kurban yaratmasını engellemek elinizdedir. Bu ülkede Yargı ve Polis dahil, tüm kurumlar içerisinde yurttaşın yanında olan düzgün devlet görevlileri de mevcuttur. 

Çürüklerin ifşa edilmesine ve görevlerinden alınmasına, temizlerin hak ettikleri yerde olmasına çalışarak ve örgütlenerek ağımızı genişletmeli ve yurttaşlarını sesini her yerde duyurmalıyız. Bunu siyasal partiler içinde ya da yeni siyasal partiler kurarak değil, yurttaşın kendi örgütlerini kurarak yapacağız.

‘Kıbrıs’ta barış engellenemez’ sloganı, artık mikro milliyetçi yerel çetelerin güdümündeki siyasal partilerin, çetelerin çıkarları doğrultusunda yasaları eğip büktüğü, yerel sermayeyi korumak adına kara paranın, rüşvetin, kötü yönetimin üzerine gitmediği bir düzende gerçeklerin üzerini kapatamamaktadır. Kıbrıs’ta barışı engelleyen KKTC’de kurulu düzene dokunmayan, ülkenin Türkiye ile bağımlılık ilişkisinin devamından yana çıkarı olan, sağı ve solu ile oligarşinin bekçisi siyasal partiler ve oligarklarıdır. 

Denetimsizliğin son sonuçlarından biri, YÖDAK’da Hasret Benar Balcıoğlu’nun sahte diploma skandalı ile üniversitelerde henüz sayısı bilinmeyen miktarda sahte diplomalı akademisyen olabileceğidir. Yargı'ya havale edilen skandal sonrası gerek YÖDAK üyeleri gerekse de 21 üniversitenin senatolarına seçilmiş toplam 42 akademisyenin diplomaları incelenmesi için YÖDAK’a teslim edilmiştir. 15 Kasım’a kadar da ülkedeki tüm üniversitelerindeki profesörlerin diplomalarını YÖDAK’a vermeleri gerekmektedir.

Bazıları şimdiden kişisel verilerin korunması vesaire safsataları altında işi sulandırmaya, diplomaların teslimatını kamuoyu gündeminden uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Oysa yoz sistemin üniversitelerdeki tahtını sallamanın yolu bellidir: Tüm üniversitelerdeki sadece profesörlerin değil, tüm akademisyenlerin diplomaları YÖDAK'a teslim edilmeli ve konunun sonuna kadar takipçisi olunmaldıır. Bunun yanı sıra YÖDAK’ın neden üniversiteler üzerinde hiçbir yaptırımı olmadığı konusu da gündeme getirilmelidir. 

Mikro-Makro’nun çok yakında yayınlayacağı bir araştırma dosyasından, küçük bir fotoğraf paylaşarak yazımı sonlandırıyorum:

Mülk satan bir işletmenin, KKTC’de mülk alımının kolaylıklarına dair yaptığı reklamdan... Kırmızı çerçeve içine aldığım bölümde, KKTC'de ‘Paranın kaynağı hakkında hiçbir ifşa yapılmasına gerek yoktur’ deniyor!

Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
:

Yorumunuz

share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın