Yazılar

Ali Kişmir’e açılan davanın potansiyel sonuçları

1974’e kadar Şahinler Bölüğü’nün her gündüz, her gece nöbet tuttuğu Beyaz Ev tarihe mal olmuş, EOKA’ya karşı direnişin önemli bir simgesidir. Böylesine tarihi bir merkezde, sonrasında yemekli siyasi toplantıların yapılması elbette düşündürücüdür. 

KKTC’de 2020 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’ne yapılan müdahaleler konusunda çok şey yazıldı. 

O zamandan beri bunun ilk müdahele olmadığını, Dr. Fazıl Küçük’e yapılan da dahil KKTC kurulmadan önce, nüfus yapısının bu kadar değişmediği günlerde bile, toplumumuzun ve siyasilerimizin Ankara’nın müdahalelerine geçit verdiğini hatırlattık.

Bugün zamansız kaybettiğimiz, yeri hiç dolmayacak, kıymetli gazeteci Süleyman Ergüçlü bana bu gerçeği ilk öğretenlerdendi... Bu kadar üzüntülüyken yazı yazabilmek de Ergüçlü gibi duayen gazetecilerin bizlere mirasıdır.

1968’de Kıbrıs kısmen birleşikken Kıbrıs Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’ün karşısında seçimlerde Cumhurbaşkanlığı yardımcılığına aday olmaya karar veren Başhakim Mehmet Zeka Bey’in adaylıktan çektirilmesinde Rauf Denktaş ve Dr. Fazıl Küçük Türkiye ile iş birliği yapmıştı.

1973’te Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin kurucu başkanı Ahmet Mithat Berberoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı muavinliği seçimlerine 48 saat kala adaylığını geri çekmesinde, birçok CTP’li hapsedilerek, Berberoğlu ise göz hapsine alınarak üzerinde çok ciddi baskı kurulmuştu. Türkiye’nin, o zamanlar bir okul ya da klinik parasına tekabül eden 17 bin TL’lik maddi desteği ile Denktaş Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Muavini seçilmişti.

Ne Dr. Fazıl Küçük kendisine karşı Denktaş’ı destekleyen Ankara’ya atfen ‘Benim etim düdüklü tencerede bile yenmez” derken, ne de 2000 yılında Derviş Eroğlu Denktaş karşısında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 2’inci turundan Ankara’nın baskısı ile adaylıktan çekilirken farklı bir şey oldu…

Türkiye’nin söz konusu müdahaleleri her seferinde Kıbrıslı Türk siyasetçilerin açık iş birliği ile yapıldı. Buna Denktaş’ın devrilmesi sırasında Türkiye ile iş birliği yapan Mehmet Ali Talat da, Mustafa Akıncı’ya seçimin kaybettirilmesinde Ankara’nın desteğini tepe tepe kullanan mevcut cumhurbaşkanı Tatar da dahildir.

Seçime müdahalelerde kaynak yaratan sadece Ankara da değildir. Avrupa Birliği fonları çözüm yanlısı, birleşik Kıbrıs’ı savunan farklı alanlardaki bazı sivil toplum kuruluşlarına ve bazı simalara yıllardır düzenli aktarılmaktadır. 

Sadece teknolojik takibin gelişmesi ile artık bu müdahaleler ve destekler çok daha hızlı ifşa edebilmektedir. Nitekim Kıbrıs Postası 15 Ağustos 2020, Cumartesi günü yaptığı özel bir haberde, Türkiye Cumhuriyeti [eski] Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri’nin bazı Ulusal Birlik Partisi (UBP) milletvekilleri ile Girne'de bulunan Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı'na ait Beyaz Ev'de öğlen yemeğine katıldığını duyurmuştu.

“Beyaz Ev'de öğlen yemeğine katılan Ulusal Birlik Partisi milletvekillerinin, Girne Milletvekili İzlem Gürçağ, Girne Milletvekili Ünal Üstel, Mağusa Milletvekili Resmiye Canaltay, Mağusa Milletvekili Sunat Atun, Lefkoşa Milletvekili - Ekonomi Bakanı Hasan Taçoy, Lefkoşa Milletvekili - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faiz Sucuoğlu” olduğu, “siyasi kulislerde davete katılan milletvekillerinin parti içerisinde [eski] Başbakan Ersin Tatar'a muhalif olan isimler olduğu yorumu yapıldığı” ve “yemeğin düzenlenme sebebinin de bununla alakalı olabileceği konuşuluyor”du.

Haberde, “11 Ekim'de gerçekleşecek [2020] Cumhurbaşkanlığı Seçimine geri sayım devam ederken, süreçte etkin rol alacak birçok ismin bu yemekte bir araya gelmesi dikkat çekti” deniliyordu.

Basın Emekçileri Sendikası (Basın-Sen) Başkanı, gazeteci Ali Kişmir, önceki cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı aleyhine yapılan müdahalelere göndermede bulunduğu bir yazısında, ‘Ankara’yı ve ‘basiretsiz siyasilerimiz’i ve Beyaz Ev’deki toplantıyı ‘siyasetimizi getirdiği konum’ açısından eleştiriyordu. 

Beyaz Ev yakın tarihteki önemini, 22 Nisan’ı 23 Nisan 1964’e bağlayan, eskilerin endişe ile andığı bir geceden alır. 

O gece Lapta’nın üzerinde bir kilisede konuşlanan EOKAcılar Beşparmaklar’ın Girne bölümünün bir kısmını zapt eder. Bunun haberi duyulunca 23 Nisan 1964 sabahında Lapta’dan, Karşıyaka’dan, Zeytinlik ve Ağırdağ’dan mücahitler dağa çıkar ve Beyaz Ev, Saint Hilarion ve Bozdağ’da silahları ile beklemeye başlarlar. Bu güçlendirme sayesinde EOKAcılar dağı ele geçiremez. Hatta aynı gün, 23 Nisan’da Zeytinlik’e İngiliz askerlerinin geldiği ve Zeytinlik Köyü’ne EOKAcıların girmesine karşı panzerlerle önlem aldıkları bilinir. Durum o kadar ciddidir.

Geçen sene Erenköy Direnişi yıldönümü nedeniyle KKTC Devleti Piyango biletlerine affedilemez bir yanlışlıkla basılan, elinde Türk bayrağı olan EOKAcıları mücahit gibi gösteren o fotoğraf, 22 Nisan’ı 23 Nisan’a bağlayan geceden hemen sonra EOKAcılar tarafından çekilmiştir. Kıbrıs Türk halkının Rum faşizmine karşı verdiği mücadele o geceden ve o fotoğraftan sonra yeni bir evreye sıçramış ve Beyaz Ev bu direnişin en önemli merkezlerinden birine dönüşmüştür.

1974’e kadar Şahinler Bölüğü’nün her gündüz, her gece nöbet tuttuğu Beyaz Ev tarihe mal olmuş, EOKA’ya karşı direnişin önemli bir simgesidir. Böylesine tarihi bir merkezde sonrasında yemekli siyasi toplantıların yapılması elbette düşündürücüdür. 

Söz konusu yazıda eleştirilen Beyaz Ev değil, ‘Ankara’ ve ‘bazı UBP’li milletvekilleri’ydi. Bir toplantının organize edildiği yerin isminden hareketle yapılan bir benzetme, o toplantının yol açtığı sonuca değinilen bir yazıda, askere ya da Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’na hiçbir atıf yokken, nasıl Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nın manevi şahsını ‘tahkir’ ve ‘tezyif’ edebilir? Bu durumu herhalde davaya Başsavcılığın şahidi olarak müdahil olan Türk Dili ve Edebiyatı ve İletişim alanında çalışan hocalarımız açıklayacaktır. Hocaların arasında Cumhurbaşkanlığı Ofisi Kültür ve Sanat Komitesi’nden Prof. Dr. Oğuz Karakartal’ın bulunması ayrıca dikkat çekicidir. 

Ali Kişmir’e Ağır Ceza’da 10 sene hapis cezası öngören bir yasa ihlali iddiasıyla dava açılmasının, üzerinde tartışılmayan başka potansiyel sonuçları olabilir. Bu dava sadece uluslararası basın yayın örgütlerinin, Türkiye’de, güney Kıbrıs ve diğer ülkelerdeki demokratların tepkisini çekmeyecek, en çok Kıbrıslı Rum faşistlerin propaganda aracına dönüşecektir. Türk askerinin adadaki varlığını her fırsatta hedef alan Kıbrıs Rum ve Yunan faşist örgütleri 1974 döneminde yaşanan bazı olayları bu dava üzerinden tekrar gündeme getirecek ve ABD’nin silah ambargosunu kaldırdığı Güney Kıbrıs’taki lobiciler KKTC’deki askeri kurumlara saldırabilecektir.

Savaşlarda ve askeri müdahalelerde birçok şeyin kuralına uygun yapıldığı asla söylenemez. Ve yapılan bazı yanlışların halen hayatta olan birçok tanığı var. Sadece Muratağa, Sandallar ve Atlılar’da EOKAcılar mı savaş suçu işlemiştir?

Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
:

Yorumunuz

share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın