Yazılar

‘İki devletli çözüm’de beklenmeyen gerçekleşiyor: Savaş riski

Zehirli silahlanmanın fitilini kim ateşledi? Nikos Anastasiadis mi? Yoksa yine oyuna gelen, Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı mı?

Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafında Annan Planı’na karşı çıkanların resmi politikası haline gelen “iki devletli çözüm”den ilk bahseden Türkçe konuşanlar değil, Kıbrıslı Rum eski Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’ti.

Bu bilgiyi Türkiye’nin eski Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Kıbrıslı Rum eski müzakereci Andreas Mavroyannis de doğrulamıştı. Yıl 2017’ydi. Crans Montana’daki 10 günlük müzakerelerde Nikos Anastasiadis, dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’yla iki devletli çözüm hakkında görüşmüştü. Bir yıl önce, 2016’da Türk donanması Doğu Akdeniz’de sondaj yapan İtalyan petrol şirketi Eni’ye ait bir gemiyi durdurmuştu. Doğu Akdeniz’de zaten sular ısınmaya başlamıştı.

İki devletli çözüm şiarını Kıbrıslı Rumlardan esinlendiysek, stratejik bir tuzağın içine düşürülüyor olabilir miyiz? Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı, federasyon tezinin tükendiğini ve iki devletli çözümden başka bir “çözüm” kalmadığını 2020’den itibaren resmen ilan etmeye başladı. O tarihten bu yana neler yaşandı, bir bakalım:

Eylül 2020’de ABD, Güney Kıbrıs’a yönelik 33 yıllık silah ambargosunu kaldırdı.

Güney Kıbrıs, 2024’te İsrail’den ilk kez Barak MX hava savunma sistemini satın aldı. İsrail Havacılık ve Uzay Sanayii (IAI) tarafından geliştirilen Barak MX sistemi, 2025’te Kıbrıs’ın güneyinde tamamen faaliyete geçti.

İlginçtir, Türkiye’de iktidara yakın düşünce kuruluşu SETA geçtiğimiz günlerde Türkiyeli analistlerle görüştü. SETA’ya göre, daha önce İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan arasındaki ‘geçici’ bir iş birliği olarak görülen yapı, giderek yerleşik bir askeri, istihbarat ve enerji altyapısına dönüşerek İsrail’e bölgesel güvenlik dinamikleri üzerinde nüfuz kazandırdı. Ancak SETA, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın neden İsrail’e yakınlaştığını ya da bu ilişkinin neden başlangıçta “geçici” göründüğünü açıklamadı.

Görüşülen uzmanlardan Hasan Yükselen’e göre, Güney Kıbrıs’ın İsrail’den Barak MX’i tedarik etmesi, İsrail’e Doğu Akdeniz’deki Türk hava faaliyetlerini izlemek ve takip etmek için ileri bir üs sağlıyor. İsrail bu sistemleri kullanarak diplomatik nüfuz kazanmaya çalışıyor.

Yükselen’e göre İsrail’in amacı, Türkiye adanın militarizasyonuna tepki gösterdiğinde bir meşruiyet söylemi yaratmak, olası saldırgan eylemlerini meşrulaştırmak veya Avrupa’yla yürütülen olumlu ilişkileri zedelemektir.

Ayrıca, Güney Kıbrıs’ta yatırımlar yoluyla altın vize alan İsrail vatandaşlarının sayısının arttığını ve yaklaşık 20.000’e ulaştığını belirtiyor. Yükselen’e göre anlaşmazlığın çözümü Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türkler arasında olsa da, bunun İsrailliler ile Türkler arasına kayma riski bulunuyor.

Savunma analisti Arda Mevlütoğlu ise Barak MX’te kullanılan ELM-2084 radarının GKRY, Yunanistan ve elbette İsrail için uzun menzilli bir gözetleme ve istihbarat toplama aracı olduğunu vurguluyor. Adanın güneyine konuşlandırıldığında bu radar, Aksaz’dan (Marmaris) İskenderun’a kadar tüm Doğu Akdeniz’i izleyebiliyor.

Milli İstihbarat Akademisi’nden Nurşin Ateşoğlu Güney’e göre, Kıbrıslı Rum ana muhalefet partisi AKEL, Kıbrıs’ın güneyindeki mevcut durumu “İsrail tarafından işgal edilen yeni bir ülke” olarak nitelendirmekten çekinmiyor. AKEL’in bu konudaki endişeleri GKRY hükümetine baskı yapmasına yol açabilir.

Bu ve benzeri analizlerin hiçbirinde Kıbrıs sorununun ana unsuru olan mülkiyet meselesine ve Türkiye’nin adadaki garantör konumuna değinilmemiştir. Mülkiyet sorununu çözmeden ve Türkiye 1959 Anlaşmaları’ndan kaynaklanan garantör sıfatını terk etmeden iki devletli çözüm söylemi havada kalmaktadır. Ancak Türkiye iki devletli çözüm lehine Ada’nın bütünündeki garantörlüğünden vazgeçerse, adadaki varlığı tartışmalı hale gelebilir.

Bu korunaksız havada sallanış, bölgesel militarizasyonun yanı sıra Kıbrıs’ın kuzeyine yönelik İsrail’den ilham alan savaş tehditlerinin ciddiye alınması gerektiğini gösteriyor. Federasyon tezinden uzaklaştıkça, Türkiye’nin Kıbrıs’taki varlığı BM Güvenlik Konseyi’yle birlikte dünya genelinde tartışılmaya başlanabilir.

Kıbrıs Rum siyasetçilerinin güneyde kalan Kıbrıslı Türk mülklerini genç çiftçilere tahsis etmesi ve kuzeydeki Kıbrıs Rum mülklerinin güneyde devlet garantisinde ipotek alınması, adada iki devletli çözümü güçlendirecek yeni bir statüko olarak yorumlanabilir. Ancak bu yaklaşım ciddi bir yanılgıdır.

Güney Kıbrıs, masada elde edemediklerini, siyasi konjonktür elverdiğinde İsrail eliyle almayı hedefliyor. Bunun temelinde, AB üyesi, ABD ve İsrail’in desteğini arkasına alan Güney Kıbrıs’ın adanın tamamının Türkiye tarafından alınacağı yönündeki bir korkusu değil; 1974’te kaybettiklerini geri alma arzusu yatıyor. 

Ama bu zehirli silahlanmanın fitilini kim ateşledi? Nikos Anastasiadis mi? Yoksa yine oyuna gelen, Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı mı?

Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
:

Yorumunuz

share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın