Dünya

Artık ABD de Soros karşıtı!

Trump yönetimi Charlie Kirk suikastının ardından George Soros’a ve vakfına yükleniyor.

ABD'de 10 Eylül'de suikasta kurban giden, aşırı sağcı olarak tanımlanan aktivist Charlie Kirk’ün koltuğu uzun süre boş kalmadı.

15 Eylül Pazartesi günü, Amerika Birleşik Devletleri Başkan Yardımcısı J. D. Vance, Beyaz Saray’da öldürülen dostunun anısına düzenlenen bir programda mikrofonun başına geçti. Bu hareket, resmi bir unvanı olmasa da Kirk’ün kurduğu, muhafazakâr gençlik örgütü 'Turning Point USA’nın Amerikan yönetimi için ne kadar önemli bir dayanak olduğunu göstermeyi amaçlıyordu.

Zor zapt edilen bir öfkeyle ve sık sık İncil’den alıntılar yaparak konuşan Vance, ülkenin “hakikat dağını tırmanmadan” birleşmesinin imkânsızlığı üzerine ürpertici bir anafor kurdu. “Birlik yoktur,” diye tekrarladı, “Charlie Kirk’ün suikastını kutlayanlarla birlik yoktur, bu makaleleri finanse edenlerle, bu terörist sempatizanlarının maaşlarını ödeyenlerle birlik yoktur.”

Turuncu devrimlerin mimarı Açık Toplum Vakfı'nı (Open Society Foundation) suçladı

J. D. Vance, milyarder George Soros tarafından kurulan Açık Toplum Vakfı (Open Society Foundation) ve Ford Vakfı’nı (Ford Foundation) doğrudan hedef gösterdi. [Açık Toplum Vakfı, dünya genelindeki turuncu devrimlerle anılıyor.] Bu iki kuruluş, başkan yardımcısının ifadesine göre, Charlie Kirk’ü ırkçı olarak gösteren, gerçeği çarpıttığını düşündüğü bir makalenin yayımlandığı sol görüşlü aylık The Nation dergisini finanse etmekle suçlandı. Ancak derginin başkanı Bhaskar Sunkara, bu kaynaktan hiçbir fon almadıklarını açıkladı. Buna rağmen J. D. Vance, iki vakfı “250 yıldır Amerikan ailesi tarafından inşa edilen yuvayı ateş düşürmekle” suçlamaktan geri durmadı.

Başkan Yardımcısı J. D. Vance, “Veriler açık; solcular siyasi şiddeti savunmaya ve bunu kutlamaya daha yatkın” diyerek sert konuştu. Vance, bu iddiasını kamuoyu araştırma şirketi YouGov’un son anketine dayandırdı. Ankete göre kendini liberal olarak tanımlayanların yüzde 16’sı, siyasi rakiplerin ölümünden sevinç duymanın “bazen” ya da “her zaman” kabul edilebilir olduğunu belirtiyor. Bu oran, “çok liberal” olduğunu söyleyenlerde yüzde 24’e çıkıyor. Ancak YouGov’un notu tabloyu değiştiriyor: 2022’den bu yana siyasetçilere yönelik her saldırı, kurbanın hangi partiye ait olduğuna göre tamamen zıt tepkiler doğuruyor. Özellikle genç yetişkinler arasında bu fark daha da keskinleşiyor. Kısacası anket, solun şiddeti benimsediğini değil, Amerika’daki derin siyasi kutuplaşmayı gözler önüne seriyor.

Donald Trump ise suikastın muhtemel failinin internette kendi kendine radikalleştiğini kabul etti. Ancak bu açıklama yönetim için yeterli bulunmadı. Beyaz Saray, “düşman” olarak tanımladığı farklı kesimleri aynı suç ağının parçası gibi göstermekte kararlı. Amerikan bayrağını yakanlar, Tesla araçlarını kundaklayanlar, üniversite kampüslerinde Filistin yanlısı gösteriler düzenleyenler, göçmenlere yönelik ICE (Immigration and Customs Enforcement, Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi) operasyonlarına karşı çıkanlar ve hatta Trump ile Charlie Kirk’ü “yeni bir faşizm biçimiyle” ilişkilendirenler bu listeye dahil edildi. Trump’a göre bu tür söylemler, “terörizmin doğrudan sorumlusudur.”

McCarthy dönemindeki gibi baskıcı bir ABD

Pazartesi günü Donald Trump, “antifaların” terör örgütü ilan edilmesine “yüzde 100” destek verdiğini açıkladı. Antifa (anti-faşist hareket), merkezi bir yapısı ya da resmi üyeliği olmayan, gevşek biçimde örgütlenmiş küçük gruplardan oluşuyor. Daha çok ABD ve Avrupa’daki aşırı sağa karşı sokak eylemleriyle biliniyor. Trump’ın hedef aldığı bu hareket aslında bir örgüt değil; ideolojik olarak benzer çizgide duran, dağınık ağlar halinde faaliyet gösteren aktivist toplulukları ifade ediyor.

Trump ayrıca Adalet Bakanlığı’na çağrı yaparak, “milyonlarca doları kargaşa çıkarmaya harcayanlara” karşı organize suç yasalarının devreye sokulmasını istedi. Yanında bulunan Beyaz Saray ideologu Stephen Miller ise bu sert çıkıştan memnuniyet duydu. Miller, Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi ajanlarına yönelik saldırılardan, sosyal medyada kişisel bilgilerin ifşa edilmesinden ve hatta isyan başlatmak için gerekli malzemelerin -örneğin tuğlaların- taşınmasından sorumlu olduğunu öne sürdüğü “geniş bir örgütler ağı”ndan bahsetti.

Demokrat Parti’yi “ulusal ölçekte aşırı uç bir örgüt” tanımlamaya başladılar

Günün erken saatlerinde Stephen Miller, J. D. Vance’in programına katılarak “iç terörist harekete” karşı amansız bir kampanya sözü verdi. Kirk’ün suikastından bu yana Miller, federal çalışanlar, öğretmenler, hemşireler ve profesörler gibi çeşitli meslek gruplarını hedef gösteriyor. Bu gruplardan yalnızca birkaç kişi çevrimiçi ortamda suikasttan memnuniyet duyduğunu belirtmiş olsa da Miller, bu ifadelerle Kirk’ün fikirlerine yönelik eleştiriler ve doğrudan şiddete teşvik arasında hiçbir fark gözetmedi. Sosyal medya platformu X’te yaptığı paylaşımda ise söz konusu kişileri “örgütlü bir endoktrinasyonun geniş ekosistemi”nin parçası olmakla suçladı. Miller’ın kullandığı “endoktrinasyon” ifadesi, belirli bir ideolojiyi sistemli biçimde aşılamayı ve bireyleri tek tip bir düşünceye yönlendirmeyi anlatıyor.

Cinayetin ardından Amerika Birleşik Devletleri’ne yas havası hâkim. Şüpheli Tyler Robinson’un motivasyonları hâlâ belirsizliğini korurken, Trumpçı sağ kendi anlatısını öne çıkarıyor. Buna göre, değerlerini güçlü şekilde savunan muhafazakâr bir figür, mezhepçi, hoşgörüsüz ve şiddete başvurmaktan çekinmeyen sol tarafından şehit edildi. Bu söylemde sol, “içerideki düşman” olarak tanımlanıyor; Demokrat Parti’nin geleneksel kanadıyla, örgütlü ya da bireysel şiddet yanlısı aşırılar arasında herhangi bir ayrım yapılmıyor. Hatta Stephen Miller, ağustos sonunda Fox News’e verdiği demeçte Demokrat Parti’yi “ulusal ölçekte aşırı uç bir örgüt” olarak nitelendirmişti.

Her ne kadar Charlie Kirk’ün suikastı hemen her kesimden kınama almış olsa da, bu yaklaşım, 1950’lerin başındaki antikomünist McCarthy döneminden beri eşi benzeri görülmemiş bir baskıcı siyasi projeyi şekillendiriyor. Bu bağlamda Charlie Kirk’ün ölümü bir tetikleyici değil, bir hızlandırıcı rolü üstleniyor. 

[1950’lerin başında ABD’de ortaya çıkan ve Cumhuriyetçi senatör Joseph McCarthy’nin adıyla anılan McCarthy dönemi, ABD’de “komünizmle mücadele” gerekçesiyle ifade özgürlüğünün kısıtlandığı, binlerce kişinin haksız suçlamalarla işsiz bırakıldığı ve toplumsal korkunun siyasete yön verdiği bir dönemdir.]

Toplu ihbar operasyonları

Utah’ın Cumhuriyetçi valisi Spencer Cox, kendi eyaletinde gerçekleşen suikasttan bu yana yatıştırıcı bir söylem benimsemeye çalıştı. CNN’de yaptığı açıklamada, “Charlie çok kışkırtıcı şeyler söyledi ve internetin bazı köşelerinde insanların duyduğu tek şey buydu” dedi. Bu, Donald Trump’ın seçim sloganı “Make America Great Again” (MAGA) etrafında kurulan coşkulu atmosferde kurban lehine esen rüzgâra ters düşen, açık bir tespitti.

Aynı kanalda başka bir Cumhuriyetçi olan Oklahoma senatörü James Lankford da benzer bir şekilde denge çağrısı yaptı; hangi türden olursa olsun her türlü şiddet tehdidine karşı “yasanın eşit uygulanması” gerektiğini dile getirdi. Lankford, özellikle “beyaz milliyetçiliği” ve 1995’te Oklahoma City’deki kanlı saldırının faili Timothy McVeigh’i örnek gösterdi.

Trumpçı dünyada şu anda cadı avı zamanı... Spencer Cox ve James Lankford, MAGA yanlısı sosyal medya hesaplarında saldırıya uğradı.

Kuzey Carolina Üniversitesi’nden bir profesör, Güney Carolina’daki Clemson Üniversitesi’nden akademisyenler, Indiana’da çocuk hizmetlerinde görevli bir çalışan, ulaştırma bakanlığından bir başka isim ve gizli servisten bir üye… Charlie Kirk etrafında oluşan yeni kültün çevrimiçi destekçileri, bu kişilerin yaptığı hakaretleri, eleştirileri ve şiddeti öven paylaşımları tek tek tespit etmeye girişti.

Ortaya çıkan tablo, Başkan Yardımcısı J. D. Vance’in de desteklediği toplu ihbar operasyonlarını gösteriyor. Amaç, idareleri ya da şirketleri harekete geçirip bu ifadelerin sahiplerini derhal işten çıkarmaya zorlamak. Bu durum, Cumhuriyetçilerin yıllardır savunduğu “mutlak ifade özgürlüğü” söylemiyle taban tabana zıt. Oysa Vance, şubat ayında Münih’te yaptığı konuşmada Avrupalılara ders verircesine, “Demokrasiye inanmak, her vatandaşın hikmete sahip olduğunu ve bir sesi bulunduğunu anlamaktır.” demişti.

Kaynak: Le Monde

:
share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın