Güçlü oyuncuların giyim tarzını değiştiren efsanevi İtalyan tasarımcı Giorgio Armani, markasının 50. yıl dönümünü kutlamak üzere düzenlenecek büyük bir etkinlikten hemen önce, perşembe günü Milano'daki evinde 91 yaşında hayata veda etti.
Ölüm haberi, "son günlerine kadar" çalıştığı belirtilen şirketi Armani Group tarafından duyuruldu.
Çok sektörlü holdingler olarak konglomeraların hüküm sürdüğü bir çağda, kıyafetlerden otellere, restoranlara ve apartmanlara uzanan nadir bağımsız imparatorluklardan birini kurdu ve sonuna kadar kontrolü elinde tuttu.
Armani, başlangıçta geleneksel Napoli terzi geleneğinin bir türünü benimseyerek tanınmış bir isim haline geldi: Bir erkek takımının iç yapısını yumuşatarak içindeki vücudu ortaya çıkarıyordu. Armani'nin omuz vatkalarını ve iç astarları atarak geliştirdiği bu yeni giyim standardı, 1980’lerin başında erkek modasında bir dönüm noktası oldu. Rahat ve neredeyse umursamaz bir çekicilik yayan bu stil, kısa sürede kadınların da ilgisini çekti.
Bir dönem, Wall Street’in köşe ofislerinden Madison Avenue’nun yönetim kurulu odalarına, Hollywood’daki ünlü yetenek ajanslarının üst düzey katlarına kadar Armani takımı, otoritenin simgesi haline gelmişti. Krep kumaş ya da kaşmir kumaştan tasarlanan, ciddi tonlardaki bu kıyafetler iş dünyasında adeta bir mesleki zırh işlevi görüyor, Armani ise bu paletten neredeyse hiç vazgeçmiyordu.
Armani’yi erken dönemde keşfeden ve etrafında bir mitoloji inşa eden moda basını, başlangıçta ona yalnızca tasarımlarındaki kendinden emin ama sade tavrı nedeniyle değil, aynı zamanda sinematik yakışıklılığı yüzünden de büyük ilgi göstermişti: Delici mavi gözleri, bronz teni ve 80’li yaşlarına kadar sergilemekten hoşlandığı atletik fiziğiyle dikkat çekiyordu. Moda tasarımcılarının artık popüler kültürün kendi başına yıldızları haline geldiği bir dönemde, İtalyan medyası ona ‘Kral Giorgio’ unvanını verdi.
Zamanla moda dünyası, kimi eleştirmenlerin tekrara düştüğünü ve günün ruhuna uymadığını söylediği Armani tarzından uzaklaştı. Fakat bu durum Armani’yi hiç sarsmadı. Aile şirketinin dev reklam bütçeleri (2023’te 2,65 milyar dolar gelir elde etmişti), tasarımlarının basında geniş ve övgü dolu yer bulmasını zaten garanti ediyordu. Nitekim onun serinkanlı özgüveni yıllar içinde haklı çıktı; moda yeniden 1980’lerin stillerine yönelince Armani bir kez daha ‘stil peygamberi’ ilan edildi.
Yıldızlarla kurduğu ittifak: Armani, ünlü kişilere, kamu figürlerine kıyafet vermeyi başlatan isimdi
Armani, sinemanın her zaman gerçek tutkusu olduğunu dile getirmişti. Martin Scorsese’nin 1990’da çektiği 20 dakikalık “Made in Milan” belgeselinde de “Aslında yönetmen olmak isterdim. Bu tutku hâlâ kanımda” diyordu.
Onun sinemaya ve sahne ışıklarının genetik olarak ayrıcalıklı isimlerine duyduğu bu ilgi, moda dünyasına en kalıcı katkılarından birini sunmasına yol açtı. Sektörde belki de herkesten önce ve daha iyi bir şekilde kendini sinema yıldızlarıyla özdeşleştirdi; kırmızı halı şıklığını Armani adıyla neredeyse eşanlamlı hale getirdi.
Bugün ünlülerle moda arasındaki simbiyoz öylesine yerleşmiş durumda ki yıldızların tasarımcılar için reklam panosu gibi sahneye çıkmasına kimse şaşırmıyor. Ancak Armani bu stratejiyi ilk uygulayanlardan biriydi. Hollywood’da şirket ofisi açarak doğrudan yıldızların giyim ihtiyaçlarına cevap vermeye başlamıştı.
"Giorgio, ünlü kişilere, kamu figürlerine kıyafet vermeyi başlatan isimdi,” diyor model ve oyuncu Lauren Hutton. 1980 tarihli “Amerikan Jigolo” filminde bir senatörün eşini canlandıran Hutton, Armani tasarımlarının geniş kitlelere ulaşmasında bu filmin dönüm noktası olduğunu belirtiyor. “O dönemde tasarımcılar gerçekten kıyafet hediye etmezdi.”
Armani bunu gösterişli bir şekilde yaptı. Onun sayesinde Michelle Pfeiffer gibi, “ilk ilham perilerimden biri” diye andığı yıldızlar, ödül törenlerinde modayı kitle eğlencesi haline getiren yeni dünyada değerlerini artıran kıyafetlerle sahneye çıkıyordu.
Armani-Michelle Pfeiffer, Fotoğraf: Getty Images
2013’te The Telegraph gazetesine konuşan Armani, “Yıldızları hem kamera önünde hem de günlük hayatta giydiren ilk tasarımcılardan biriydim. Çoğu zaman özel bir stilleri yoktu ya da ne giymeleri gerektiğini bilmiyorlardı. Onlara daha özgüvenli ve rahat hissetmeleri için yardımcı oldum,” diyordu.
1992 Oscar töreninde Armani imzalı pudra pembesi gece takımı ve saten eldivenleriyle sahneye çıkan Jodie Foster, o gece hem ödül kazandı hem de “Uluslararası En İyi Giyinenler Listesi”ne bir anda girdi. Daha önce kimsenin moda ikonu olarak görmediği Foster’ın bu dönüşümü, Armani’nin etkisini çarpıcı biçimde gösterdi.
Sonraki yıllarda Armani, sayısız paparazzi flaşını ateşledi. Gwyneth Paltrow, Cate Blanchett, Sophia Loren, Julia Roberts, Beyoncé, Lady Gaga, Cindy Crawford ve Glenn Close gibi kadın yıldızlar onun işleme ve boncuklarla süslü, vücuda oturan elbiseleriyle; Russell Crowe ve George Clooney gibi erkek oyuncular ise kusursuz smokinleriyle kırmızı halıya damga vurdu.
Vogue’un eski genel yayın yönetmeni Anna Wintour’un sözleriyle, “Armani, film yıldızlarına modern bir görünüm verdi.” Daha doğru bir ifadeyle, onlara Hollywood’un Altın Çağı’na uzanan eski bir şıklık anlayışını yeniden kazandırdı.
İş modeli moda akademilerinde ders kitaplarına girdi
Armani'nin bir tasarımcı olarak ana akımda yer alması, bir film sayesinde oldu. "Amerikan Jigolo"da, göğüsleri çıplak genç Richard Gere'nin, üst düzey bir eskortu canlandırdığı ve akşam gardırobunu, toprak tonlarındaki şehvetli takım elbiselerden ve örme kravatlardan oluşan bir dizi arasından seçtiği sahne, eleştirmenler ve izleyiciler tarafından heyecanla karşılandı.
Armani, 2013 yılında The Telegraph'a verdiği demeçte, Gere'in bu filmde "kendi tarzının şehvetli, doğal hissini ve giysi ile temsil ettiği vücut arasındaki yeni ilişkiyi sergilemeyi başardığını" söylemişti. "Kısmen o film sayesinde, markam hızla herkesin bildiği bir isim haline geldi," diye ekledi.
Armani'nin tasarımları hem ekranda hem de ekran dışında görüldü; Sean Connery ve Robert De Niro'nun "Dokunulmazlar" (1987) filminde; Christian Bale ve Michael Keaton'ın "Batman" serisinin farklı versiyonlarında; Leonardo DiCaprio'nun "Para Avcısı" (2013) filminde; ve Don Johnson'ın 1980'lerin hit polisiye filmi "Miami Vice"da, tişörtün üzerine giyilen soluk bir Armani ceket, günlük giyim için yeni bir şablon oluşturuyordu.
İçgüdüsel ve kurnaz bir sanayici olduğunu kanıtlayan Armani'nin adı, birçok giyim markasına, parfüme, kozmetiğe, ayakkabıya, saate, mücevhere, otele ve restorana; 250'ye kadar film, opera ve tiyatro prodüksiyonuna; Alitalia uçuş görevlilerinin ve İngiliz ve Alman futbol takımlarının giydiği üniformalara geçecekti ve ve ürünlerin yalnızca yüzde 20’sinden elde edilen kârın, toplam gelirin yüzde 80’ini oluşturduğu iş modeli moda akademilerinde ders kitaplarına girmişti.
Tıp alanına ilgisi
Giorgio Armani, 11 Temmuz 1934'te Milano'nun yaklaşık 72 kilometre güneyinde, Po Nehri kıyısındaki Piacenza kasabasında doğdu. Maria Raimondi ve Ugo Armani'nin üç çocuğunun ortancasıydı. Babası, II. Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında yerel Faşist Parti bürolarında katip olarak çalışıyordu.
Sinema, Armani'nin ilk aşkıydı. Babasıyla sık sık sinemaya gider, sinemada savaş zamanı İtalya'sının dehşetinden kaçmanın tek güvenilir yolunu bulurdu. Hayatının erken dönemlerinde bunlar hiç de soyut kavramlar değildi; Müttefik kuvvetleri 1940'ta İtalya'yı Torino'dan Napoli'ye kuzeyden güneye tarayan yoğun bir bombalama harekâtı başlattığında, ailesinin evi bir top mermisiyle vuruldu.
Ailesi yara almadan kurtulmuş olsa da, Armani savaşın bitiminden kısa bir süre sonra evinin yakınındaki bir sokakta patlayan canlı bir mayının kendisini alevlendirmesi sonucu ağır yaralandı. Henüz 10 yaşında bile değildi.
Altı haftalık iyileşme süreci boyunca doktorlar, çocuğun gözlerini bandajlarla sardılar. Yanmış derisini alkole batırarak temizlediler. Armani, 2015 yılında Harper's Bazaar'a verdiği bir röportajda, "Gözlerimi aniden kapattım ve 20 gün boyunca bir daha açmadım. Hastane bahçelerindeki ıhlamur ağaçlarının çiçek açmış kokusunu alabiliyordum ama onları göremiyordum. Bu benim için zordu çünkü bir daha görüp göremeyeceğimden emin değillerdi." demişti.
Sonunda iyileşti; olayın tek görünür hatırası, ayağında bir ayakkabının yanmasıyla oluşan yara iziydi. Bu deneyimin sonucunda, daha sonra asil ve özverili bir meslek olarak gördüğü tıp alanında kariyer yapmaya karar verdi.
Otobiyografisinde (2015), "Hem yaşlıların hem de gençlerin hayatını kurtaran bir insan fikrini çok sevdim." diyordu.
İlk eğitimini Piacenza'daki Liceo Scientifico Respighi'de alan Armani, 1940'ların sonlarında ailesiyle birlikte Milano'ya taşındı ve liseden sonra Milano Üniversitesi'nde tıp okudu. Kısa ve ümitsiz bir dönem geçirdikten sonra, eğitimini yarıda bırakarak orduya katıldı; tıp eğitimi nedeniyle bir revirde çalışmaya atandı.
Armani, otobiyografisinde gençliğine atıfta bulunarak, "Hayatımın bu noktasında modanın hiçbir rolü yoktu, en azından görünürde hiçbir rolü yoktu. Çoğu insanın nasıl başladıkları sorulduğunda bahsettiği ilham kıvılcımından veya kutsal ilhamdan eser yok gibiydi." demişti.
Yine de modaya her zaman hayrandı ve annesinin kendisi ve kardeşleri için diktiği şık kıyafetler yüzünden sınıf arkadaşlarının kıskançlığını üzerine çektiğini hatırlardı. "Fakir olmamıza rağmen zengin görünüyorduk." diyen Armani sonrasında 11,5 milyar dolarlık bir servete sahip olacak ve serveti onu İtalya'nın en zengin insanları arasına sokacaktı.
Armani'yi modaya ve 1957'de Milano'daki La Rinascente mağazasında geçici bir işe yönlendiren şey büyük ölçüde tesadüftü. Başlangıçta yardımcı fotoğrafçı ve vitrin tasarımcısı olarak işe başladı, ancak kısa sürede Hindistan, Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri'nden mal satın almakla görevli satın alma sorumlusu olarak terfi etti.
Stilistlik yeteneği, erkek giyim tasarımcısı Nino Cerruti'nin dikkatini çekti. Cerruti, ailesinin kurduğu tekstil işletmesiyle İtalyan zarafetinin simgesi olarak kabul ediliyordu. Böylece, 1964 yılında, resmi bir moda eğitimi olmamasına rağmen, Armani kendini Cerruti'nin erkek giyim markası Hitman'ın başında buldu.
1970 yılına kadar bu işte çalıştı ve 40 yaşına yaklaşırken, aniden serbest tasarımcı olarak kariyerine başladı. Bu arayışta, 1960'larda Forte dei Marmi tatil beldesindeki ünlü diskotek La Capannina di Franceschi'de tanıştığı ve kısa süre sonra sevgilisi olan mimari ressam Sergio Galeotti'nin teşviki yatıyordu.
Armani, 2015 yılında GQ'ya verdiği demeçte, "Bana inanan Sergio'ydu. Sergio kendime inanmamı sağladı. Bana daha büyük dünyayı görmemi sağladı." demişti.
Armani ve Sergio Galeotti, Volkswagen Beetle marka otomobillerinin satışından elde ettikleri geliri 1975 yılında kendi şirketlerini ve markalarını kurdular. Kısa bir süre sonra tasarımcı, kariyerini tanımlayan astarsız ceketini tanıttı; bu tasarım, geleneksel erkek iş kıyafetlerinden kesin bir dönüş sinyaliydi. Ardından, seksi ama sade tarzıyla hem yönetici kadınlara sunulan bir kadın versiyonunu tanıttı.
Armani'nin yükselişi o kadar hızlıydı ki, 1982'de Time dergisinin kapağında yer aldı. Kırk yıl önce Christian Dior'dan bu yana bu şekilde yer alan ilk moda tasarımcısıydı.
Kederli yılları
Armani, partneri Galeotti ile.
Başarısının bu erken döneminde, Armani aniden partneri Galeotti'nin AIDS’e yakalandığı haberini aldı. O dönemde virüse karşı etkili bir tedavi yoktu; Galeotti 1985'te 40 yaşında hayatını kaybetti. Haberlerde ölümünün kalp krizine bağlı olduğu belirtilse de, ölüm nedeninin AIDS'in komplikasyonları olduğu yaygın olarak biliniyordu.
Armani otobiyografisinde, "O korkunç yıl boyunca, kaçınılmaz olanı düşünmeden, nefesimi tutmuş gibi yaşadım, gece gündüz çalıştım." diye yazmıştı. Şirketin ticari tarafını üstlenmenin yükü, üzüntüsünü daha da artırıyordu. "Çoğu insan başaramayacağımı düşünüyordu." dedi.
Armani, “Milano’da Üretildi” adlı eserinde kendi nostaljik yapısını anlatırken, “Geçmişi seviyorum ama onun kurbanı olmamaya çalışıyorum.” diyordu.
Estetik anlayışı zaman zaman sarsılsa da, iş zekası asla sarsılmadı. Armani imparatorluğu, ölümünden sonra, küresel çapta tanınan bir marka adı ve dünyanın çoğu büyük şehrinde şubeleri olan, yüksek oktanlı bir makineydi.
Armani, yönetmen Scorsese'ye, "Yaşam biçimim olarak çalışmayı seçtim." dedi.
İzole ve münzevi bir figür olarak yaşadı
Ve emeğinin maddi ödülleri muazzam olsa da (bunlar arasında 18. yüzyıldan kalma devasa bir Milano sarayı, Central Park West'te bir çatı katı; Antigua'da uçurum kenarında bir dinlenme evi; St. Moritz'de bir dağ evi; bir Provence çiftlik evi; kayalık Sicilya adası Pantelleria'da geniş bir yerleşke; Lombardiya'da bir villa; arşivlerine adanmış 48.000 metrekarelik bir müze; ve annesinin çocukluk takma adıyla vaftiz edilmiş 213 metrelik özel yapım bir yat vardı) bir bakıma tuhaf bir şekilde izole ve münzevi bir figür olarak yaşadı; rutini genellikle evde televizyon açıkken ve kedileri Angel ve Mairi'nin eşliğinde akşam yemeği yemekten ibaretti.
Armani, kendi ifadesine göre Galeotti ile olan kadar yakın ve anlamlı bir partnerliğe daha önce hiç girmemiş olsa da, milyarlarca dolarlık özel şirketinin gelecekte devralınmasını önlemek için 2017 yılında kurduğu hayır kurumunun yönetim kurulu üyesi ve Armani yöneticisi Pantaleo Dell'Orco ile on yıllardır ilişkisi sürüyordu. Son yıllarda, Dell'Orco her defilenin sonunda kendisine eşlik ediyordu.
Pantaleo Dell'Orco'nun yanı sıra, Armani'nin kız kardeşi Rosanna da hayattadır. Kardeşi Sergio ise 1996 yılında vefat etmiştir.
Armani, son ana kadar halefi konusunda kararlı bir şekilde ağzını sıkı tuttu. GQ'ya verdiği demeçte, "Daha sonra başkaları için bolca zaman olacak," dedi. "Burada olduğum sürece patron benim."
Kaynak: New York Times
Yorumunuz