Amerikan yönetiminin yayımladığı "ABD'nin Ulusal Güvenlik Stratejisi"ndeki Orta Doğu bölümü, Washington’un yarım yüzyıllık “öncelik Orta Doğu” çizgisini hedef alıyor; enerji denkleminin değiştiğini, bölgenin artık “sonsuz savaşlar”la değil ortaklık ve yatırımla anılması gerektiğini savunuyor.
Bölgedeki İran’ın, 7 Ekim 2023 sonrası "İsrail’in eylemleri" ve Trump’ın Haziran 2025’teki “Operation Midnight Hammer” hamlesiyle zayıflatıldığı vurgulanırken; Hürmüz Boğazı'nın açık kalması, Kızıldeniz ve İsrail'in güvenliği, ABD'nin “çekirdek çıkarları” arasında sıralanıyor.
Orta Doğu’nun Washington gündemindeki “tarihi ağırlığı” gerileyecek
Belge, Amerikan dış politikasının en az yarım yüzyıldır Orta Doğu’yu “diğer bütün bölgelerin önüne koyduğunu” kabul ediyor; ancak o dönemin gerekçelerinin artık zayıfladığını savunuyor. Metinde, enerji arzının çeşitlendiği ve ABD’nin yeniden enerji ihracatçısı konumuna geldiği vurgulanarak, Orta Doğu’nun Washington gündemindeki “tarihi ağırlığının” gerileyeceği iddia ediliyor.
Strateji belgesi, “çatışma” dinamiğinin sürdüğünü kabul etmekle birlikte, manşetlerin çizdiği tabloya kıyasla tehdidin daha az “yakıcı” olduğunu öne sürüyor. İran, bölgenin “başlıca istikrarsızlaştırıcı gücü” olarak nitelendirilirken İran’ın nükleer programının ciddi biçimde zayıflatıldığı savunuluyor.
Suriye'de Amerikan, Arap, İsrail ve Türkiye'nin desteğiyle istikrar sağlanabilir
İsrail-Filistin hattında ise Trump’ın müzakere ettiği ateşkes ve rehinelerin serbest bırakılmasıyla “daha kalıcı barışa” dönük ilerleme sağlandığı anlatılıyor. Hamas’ın başlıca destekçilerinin zayıfladığı ya da geri çekildiği, Suriye’nin ise Amerikan, Arap, İsrail ve Türkiye'nin desteğiyle istikrara kavuşabileceği aktarılıyor.
Belgede, Orta Doğu’nun artık yalnızca petrol ve gazla değil, giderek “uluslararası yatırımın hem kaynağı hem de hedefi” olacağı, yatırım başlıklarının nükleer enerji, yapay zeka ve savunma teknolojilerine genişleyeceği kaydediliyor.
Körfez monarşilerine “tepeden bakan” anlayış eleştirildi
Stratejinin tonu, siyasi mühendislik hevesine de kapıyı kapatıyor. ABD’nin Orta Doğu ortaklarının radikalizmle mücadele eğilimi desteklenirken, özellikle Körfez monarşilerine “tepeden bakan” şekilde geleneklerini ve yönetim biçimlerini terk etmeleri yönünde baskı kurmayı “yanlış deney” olarak nitelendiriliyor. Reformların “organik” kanallardan doğması gerektiği, dışarıdan dayatmanın stratejik bir hata olduğu belirtiliyor.
İsrail’in güvenliğinin korunması vurgusu
Buna karşılık, Washington’un vazgeçmeyeceğini söylediği çıkarlar ise şöyle sıralanıyor: Körfez enerji arzının “açık bir düşmanın” eline geçmemesi, Hürmüz Boğazı’nın açık kalması, Kızıldeniz’de seyrüseferin sürmesi, bölgenin Amerikan çıkarlarına ya da Amerikan ana yurduna karşı terörün “kuluçka alanı veya ihracatçısı” haline gelmemesi ve İsrail’in güvenliğinin korunması.
Sonuçsuz “ulus inşası” savaşlarına saplanılmamalı
Strateji, bu hedeflerin bölgede on yıllar süren, sonuçsuz “ulus inşası” savaşlarına saplanmadan, ideolojik ve askeri araçlarla takip edilmesi gerektiğini savunuyor. Abraham Anlaşmaları’nın daha fazla ülkeye ve Müslüman dünyanın diğer bölgelerine genişletilmesi de açık hedef olarak yazılıyor.
Orta Doğu’nun Amerikan dış politikasını domine ettiği günler geride kaldı
Belgeye göre, Orta Doğu’nun Amerikan dış politikasını domine ettiği dönem “bitti.” Metin, bölgenin artık “sürekli tahriş unsuru” olmaktan çıkıp ortaklık, dostluk ve yatırım alanına dönüştüğünü ileri sürüyor. Trump’ın Arap dünyasını Şarm eş-Şeyh’te barış ve normalleşme amacıyla bir araya getirme becerisinin, ABD’nin “nihayet Amerikan çıkarlarını önceliklendirmesine” imkân vereceğini iddia ediyor.
Belge için bkz. Beyaz Saray web sitesi











Yorumunuz