Dünya

Güney Kıbrıs’ın AB dönem başkanlığını devralacak oluşu Brüksel ve NATO’da endişeleri artırıyor

Güney Kıbrıs, 1 Ocak’ta AB Konseyi başkanlığını üstlenecekken, NATO ve AB çevrelerinde Türkiye ile süregelen anlaşmazlığın savunma planlarını zorlayacağı konuşuluyor.

Politico gazetesinin “Kıbrıs'ın AB dönem başkanlığına ilişkin özel haberin bir parçası” olarak hazırladığı iki analizde yoğun endişeler dile getirildi.

AB, 1 Ocak’ta Konsey dönem başkanlığını güney Kıbrıs’a devrediyor; böylece güney Lefkoşa, Avrupa Birliği'nde (AB) Rus saldırganlığına verilecek ortak yanıtın sürdürülmesinden, zor durumdaki kritik sektörlerin desteklenmesine, AB’nin uzun vadeli bütçesinin şekillendirilmesine ve Komisyon’un sadeleştirmeye çalıştığı düzenlemelerin yeniden yazılmasına kadar uzanan geniş bir yelpazede diplomatik müzakerelere liderlik etmek zorunda kalacak. Ancak bu görev, Avrupa'da savunma gündeminin zirveye yerleştiği ve AB-NATO iş birliğinin yeniden tanımlandığı bir döneme denk geldiği için, güney Kıbrıs’ın önündeki tablo yalnızca “yoğun” değil; aynı zamanda siyasi açıdan son derece kırılgan.

Brüksel ve NATO’daki temel kaygı

Brüksel ve NATO çevrelerinde asıl kaygı, güney Kıbrıs’ın askeri açıdan tarafsız olması gereken konumu ile Türkiye’yle yıllardır süregelen gerilimlerinin, Avrupa’nın savunma önceliklerinin tam merkezine oturması. NATO ve AB diplomatları, güney Kıbrıs’ın dönem başkanlığında savunma dosyalarının “gündemin en üst sıralarında” yer alacağı bir takvimle karşı karşıya kalacağını belirtirken, en büyük endişe kaynağı olarak güney Lefkoşa’nın Ankara’ya yönelik yaklaşımı gösteriliyor.

Üst düzey Avrupalı bir hükümet yetkilisi, güney Kıbrıs’ın Türkiye’ye yönelik "düşmanlığının" Avrupa’nın savunma önceliklerine müdahale etmesinden “çok endişe duyduklarını” söylerken; yetkililer genel olarak Türkiye’nin AB’nin 150 milyar avroluk Avrupa için Güvenlik Eylem Planı (SAFE) kapsamındaki ortak alımlara katılma girişimleri ve daha geniş AB-NATO entegrasyonu gibi konularda olası tıkanmaları işaret ediyor.

Bu gerilim, 1,3 milyonluk ve fiilen ikiye bölünmüş bir adanın, AB’nin savunma mimarisinde “arabulucu” gibi davranması beklendiğinde daha da ağırlaşıyor.

Güney Kıbrıs'ın kapasitene ilişkin şüpheler

Brüksel’de, bir sonraki başkanlığın nasıl algılandığı konusunda açık konuşmak için isminin gizli kalmasını isteyen bir Avrupalı diplomat, “Başkanlığı üstlenen küçük ülkeler için her zaman üzülüyorum çünkü çok fazla iş ve çok fazla insanı kapsıyor. Lüksemburg gibi bunu birçok kez yapmış ve kaynak ayırabilen ülkeler var, ancak Kıbrıs tarihsel olarak bu konumda olmadı” derken, bu kuşkunun sadece siyasi değil kurumsal kapasiteyle de ilgili olduğuna dikkat çekiyor.

Güney Lefkoşa’nın son aylarda attığı adımlar ise tam da bu kaygıyı gidermeye dönük: Güney Kıbrıs hükümeti ve Brüksel’deki daimi temsilcilik, personel sayısını artırmak için dünyanın dört bir yanından işe alım yaptı; hatta diplomatların daha hızlı hareket etmesini sağlamak amacıyla Brüksel ile güney Lefkoşa arasında günlük direkt uçuşlar başlatıldı. Dönem başkanlığının başlamasına haftalar kala kabine değişikliğine gidilmesi ve resmi başlangıç etkinliğinin Noel’den birkaç gün önce 21 Aralık’a çekilmesi de hazırlıkların “son dakika baskısını” yansıtan hamleler olarak okunuyor. Bir diğer AB ülkesinden ikinci bir diplomatın sözleriyle, “Kıbrıs başkanlığının kaotik olacağına dair bir söylem var… ama dürüst olmak gerekirse, yapmaları gereken her şeyi yapıyorlar ve bu da insanları rahatlattı.”

Güney Kıbrıs dönem başkanlığında 6 ayın gündemi

Önümüzdeki altı ayda masaya gelecek dosyalar, yalnızca savunma başlığından ibaret değil. Brüksel’de elçiler, otomobil sektörünü ilgilendiren çevre dostu kurallardan teknoloji düzenlemelerinde bürokrasinin azaltılmasına kadar uzanan hassas tartışmalara hazırlanıyor. Üye ülkeler, AB’nin uzun vadeli bütçesinin nasıl kurulacağına ilişkin çetin pazarlıklar başlatacak. Kıtanın Rusya ile yaşadığı güvenlik gerilimi ise hem siyasi liderlerin hem seçmenlerin gündemini belirlemeyi sürdürüyor.

Bu noktada güney Kıbrıs, geçmişten taşınan bir başka şüpheyle yüzleşmek zorunda: Rus saldırganlığıyla bölünmüş bir kıtada, güney Lefkoşa’nın “nerede durduğu” sorusu. Güney Kıbrıs, NATO üyesi olmayan dört AB ülkesinden biri ve tarihsel olarak Moskova ile yakın ilişkiler geliştirmiş bir ülke olarak anılıyor. Ancak şimdi Kıbrıs Rum hükümeti, Batılı müttefiklerle aynı safta olduğunu göstermek için görünür adımlar atma arayışında; örneğin 2020’de rafa kaldırdığı “altın pasaport” programı kapsamında Ruslara verilen yüzlerce vatandaşlığı iptal ederek, geçmiş dönemin yükünü hafifletmeye çalıştığını vurguluyor.

Güney Lefkoşa’nın itibar ve vitrin hedefi

Kıbrıs’ın AB İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Marilena Raouna, iktidardaki merkezci koalisyonun dönem başkanlığını uluslararası arenadaki itibarını yeniden tesis etmek için bir fırsat olarak gördüğünü anlatıyor: “Bizden ne beklendiğinin ve AB’nin karşı karşıya olduğu zorlukların gayet farkındayız.” Raouna’ya göre dönem başkanlığı, yalnızca AB'nin gündemini şekillendirmek için değil, aynı zamanda “bugün olduğumuz ülkeyi, istikrarlı, dirençli, Avrupa’nın en güçlü ekonomilerinden birine sahip bir ülkeyi ve bölgemizdeki tek AB üye devleti olarak güçlü yönlerimizi sergilemek” için de önemli bir vitrin.

Bu vitrin, güney Kıbrıs’ın son yıllarda Doğu Akdeniz’de artan rolüyle de birleşiyor. İsrail ile Hamas arasındaki savaş ve Gazze’deki insani kriz, ülkeyi uluslararası diplomasinin odağına çekti. Güney Lefkoşa, kuşatma altındaki bölgeye yardım ulaştırmak için AB ve ABD’nin çabalarını desteklemekle görevlendirildi; hatta çatışmaları sona erdirmeye dönük kapsamlı bir barış planı önerdi. Bu çabaların, adanın Washington’daki üst düzey siyasetçiler nezdinde görünürlüğünü artırdığı vurgulanıyor.

Savunma dosyalarında Türkiye Düğümü

Yine de dönem başkanlığının “en zor” boyutu, savunma dosyalarında AB-NATO hattının Türkiye düğümüne dayanması olacak gibi görünüyor. Güney Kıbrıs, başkanlığı süresince, Konsey tarafından onaylanması gerekecek SAFE uygulanmasına yönelik ulusal planlar da dahil çeşitli savunma dosyalarını ilerletmek zorunda kalacak. Ayrıca Avrupa Komisyonu’nun savunma şirketleri için bürokratik engelleri azaltmaya dönük önerisi gibi başlıklarda Avrupa Parlamentosu ile müzakereleri yürütmesi bekleniyor. Savunma Komiseri Andrius Kubilius’un “Umarım başkanlık koltuğunda kim olursa olsun, savunma yeteneklerimizi geliştirme yükümlülüklerimiz ilerlemeye devam eder” sözleri, Brüksel’in bu süreçte "başkanlığı yürütecek ülkenin iç siyasetinden bağımsız” bir ilerleme arzusunu özetliyor.

Ancak AB ve NATO’nun yakınlaşması, 23 ortak üyeye sahip iki yapının aynı şehirde, yani Brüksel’de konuşlanmış olmasının ötesine geçip, pratikte daha kapsamlı bir entegrasyon arayışına dönüştükçe, “Güney Kıbrıs-Türkiye gerilimi” bir teknik pürüz değil, stratejik bir kilit olarak görülmeye başlıyor. Bir NATO diplomatının Rus tehdidi karşısında “birlik göstermemiz gerekiyor” sözleri ve Türkiye’nin yaklaşan AB savunma planlarından dışlanmasının “bunu baltalayacağı” uyarısı bu kaygıyı somutlaştırıyor.

Türkiye, ABD’den sonra NATO’daki en büyük ikinci orduya sahip; NATO standartlarında silah ve bileşenler üreten ve Avrupa ülkelerinin talep ettiği bir savunma sanayisi var; ayrıca Ukrayna’ya yönelik olası herhangi bir barış gücü misyonunda da muhtemel bir katılımcı olarak görülüyor. Ancak güney Kıbrıs, bu çabaların bazılarının önünü kesiyor.

Güney Lefkoşa ise NATO’ya girememesinin bir tercih değil, bir engelleme olduğunu savunuyor. Raouna’nın “Kıbrıs’ın NATO’da olmaması bir tercih meselesi değil; eğer mümkün olsaydı, yarın ittifaka katılırdı” sözleri, güney Kıbrıs’ın kendisini “kapıda bekleyen” bir ülke olarak konumlandırma çabasını yansıtıyor. Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Hristodoulidis Poltico'ya verdiği özel demeçte, çözümün “adım adım” kurulabileceğini savunuyor ve burada önemli olanın Türkiye’nin güney Kıbrıs’ın "Barış İçin Ortaklık" (Partnership for Peace) programına alınmasına izin vermeyi kabul etmesini sağlamak olduğunu söylüyor. Bu program NATO üyeliğine doğru ilk adım olarak görülüyor. Kıbrıs’ın bu programa dahil olmasının ardından güney Kıbrıs, AB ile Türkiye arasında daha yakın iş birliğinin önündeki engelleri aşamalı olarak kaldıracağını ileri sürüyor.

Türkiye güney Kıbrıs'a tepki olarak NATO’nun EDA ile gizli bilgi paylaşmasını engelliyor

Fakat sahadaki pratikler bu formülün ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Güney Kıbrıs ve Yunanistan, Türkiye’nin AB’nin hükümetlerarası bir kuruluşu olan Avrupa Savunma Ajansı’na (EDA) katılmasına izin vermeyi reddediyor. Buna karşılık, Türkiye’nin misilleme olarak NATO’nun EDA ile gizli bilgi paylaşmasını engellediği; buna rağmen ajansın NATO ile daha yakın ilişkiler kurulması ve “EDA ile NATO’nun gizli bilgileri paylaşabilmesinin sağlanması” yönünde çağrılar yaptığı aktarılıyor. Bir NATO diplomatı, bu çatışmanın sona ermesinin herkes için faydalı olacağını; AB ve NATO arasında gizli bilgilerin serbestçe paylaşılmasının daha kapsamlı görüşmeleri mümkün kılacağını belirtiyor.

SAFE'e katılım ve oy birliği engeli

Türkiye’nin SAFE kapsamındaki ortak alımlara katılma meselesi de bu düğümün bir parçası. Türkiye, AB’ye katılım için başvuruda bulunan bir aday ülke olsa da, SAFE anlaşmalarına katılabilmesi için üye ülkelerin oy birliğiyle desteğine ihtiyaç duyuyor; güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın buna karşı olduğu açıkça ifade ediliyor. Raouna’nın “Kıbrıs, Türk işgali altındaki bir üye devlettir. Avrupa topraklarının işgali söz konusudur. Herhangi bir ilerleme kaydedilmeden AB savunma fonları Türkiye’ye verilemez” şeklindeki iddiaları, güney Lefkoşa’nın “savunma finansmanı” tartışmasını doğrudan “işgal” iddiasına ve egemenlik başlığına bağladığını gösteriyor. Bu yaklaşım Ankara’da, dönem başkanlığına dair iyimserliği azaltıyor. İstanbul merkezli Küresel İlişkiler Forumu’nun (Global Relations Forum) başkanı ve Türkiye’nin eski AB Büyükelçisi Selim Yenel’in “AB’nin NATO ile, özellikle de Türkiye ile entegrasyonu altı ay boyunca tıkanacak” değerlendirmesi, Türkiye tarafında beklenen riski tanımlıyor.

Küçük ülke olarak organizasyon yükü: Personel ve lojistik

Tüm bu jeopolitik gerilimlerin üstüne, güney Kıbrıs’ın “küçüklüğünün” yarattığı organizasyon yükü ekleniyor. Politico gazetesinin gördüğü rakamlara göre güney Lefkoşa son iki yıldır Brüksel’deki daimi temsilciliğine personel alımı yaparak kadroyu 100’den 250’nin üzerine çıkardı; ayrıca Kıbrıs personeliyle çalışmak üzere AB kurumlarından ve diğer üye ülkelerden 15 kişi daha görevlendirildi. Önceki ve sonraki dönem başkanlıklarının, daha teknik komitelerde başkanlık ederek uzmanlık desteği sağlayacağı; bunun küçük ülkelerin siyasi dosyalara odaklanabilmesi açısından önemli bir unsur olduğu aktarılıyor.

Lojistik açıdan ise güney Kıbrıs’ın Brüksel’e en uzak başkent olması nedeniyle, bakanlar, gazeteciler ve yetkililerin önemli toplantılar için yaklaşık 2.900 kilometre uçmak zorunda kalması başlı başına bir yük. Bir diplomatın “Onlarca gayri resmi toplantının ev sahibi bir veya iki değil de dört saatlik uçak yolculuğu mesafesinde olduğunda işler daha da zorlaşıyor” sözleri, “coğrafya” gerçeğinin AB siyasetinin görünmez maliyetlerinden biri olduğunu hatırlatıyor. Güney Kıbrıs, bu olumsuzluğu hafifletmek için dönem boyunca direkt uçuşları güvenceye aldı; anlaşma kapsamında Yunanistan'ın ulusal havayolu şlrketi Aegean'ın haftada beş kez güney Lefkoşa’ya sefer düzenleyeceği belirtiliyor.

Güney Kıbrıs'ın dönem başkanı olduğu 2012'de yaşananlar unutulmadı

Güney Lefkoşa 2012’deki dönem başkanlığında diplomatik itibarını güçlendirememişti. O dönem, “komünist” Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas görev süresine denk gelmiş; güney Kıbrıs'taki zayıf büyüme ve mali kriz, adanın yarısını Brüksel’le sert bir hesaplaşmaya sürüklemişti. Hristofyas’ın kemer sıkma koşullarıyla gelecek bir kurtarma paketine karşı çıkarak Rusya’dan kredi arayışına yönelmesi, güney Kıbrıs’ın AB içindeki algısına uzun süre gölge düşürdü. Şimdi Kıbrıslı Rum elçiler, bu kez şüphecilerin yanıldığını kanıtlamak ve ülkenin “sonuç alabilen” bir başkanlık yürütebileceğini göstermek istiyor.

Raouna’nın ifadesiyle, AB için kritik bir dönemde başkanlığı üstlenmek “Kıbrıs için belirleyici bir an” ve ülkenin “öncelikleri belirlemeyi ve sonuç almak için odaklanmayı bildiğini” kanıtlamak için bir fırsat. Fakat bu fırsatın büyüklüğü, aynı zamanda riskin büyüklüğü anlamına geliyor: Savunma gündeminin bu kadar baskın olduğu bir dönemde, güney Kıbrıs’ın Türkiye ile yaşadığı tarihsel çatışmanın AB-NATO entegrasyonu ve SAFE gibi dev dosyalarda “müdahale” olarak görülmesi, dönem başkanlığının her adımını Brüksel’de daha hassas ve daha tartışmalı hale getirecek.

Kaynaklar: Politico, 'Allied concern builds as neutral Cyprus takes over EU presidency' - Politico, 'Small Cyprus faces Europe's big moment'

:
share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın