Yazılar

Virüsle Mekânını Kirletmeyenler

Siz var ya siz… İş reklamınıza gelince yaşamaktan ve yatırım yapmaktan övündüğünüz, cebinizden para çıkınca yerin dibine soktuğunuz bu ülkenin dağıttığı vatandaşlıkları ilk sıradan aldınız da, Kıbrıs’ı hiç sevemediniz. Ne denizini temiz tuttunuz ne virüsle mücadelesine destek oldunuz ne de çalışanlarınızla dayanıştınız. Siz buradan zoraki beğenebildiğiniz varsa ölü fiyatına satın almakla, yüksek dövizi ise kaçırmakla meşguldünüz.

Meğer ne kazançlı bir dünya kurmuşsunuz sizler kendinize KKTC’de.

Yeri kapın, 10 katını hayda hayda kazanacağınız yere lütfedin de yasaları dele dele yatırım yapın, biriktirdiğiniz trilyonlardan bir yolunu bulup kapatamadığınız ve ödemek zorunda kaldığınız düşük vergiyi nazlana nazlana ödeyin, sabah akşam istihdam edecek Kıbrıslı bulamıyoruz, iş beğenmiyorlar şikâyetleri yapın… Sonra virüsü duyar duymaz çoluğu çocuğuyla insanları aç bırakın, hepsini ertesi gün işten atın, mekânı kapatın ve vınlayın… İyi zamanların pek büyük yatırımcıları, kötü zamanların en küçülmüş zatları oluverdiler… Sizi kim toplar bilmem gerçi de, yüksekten atanlar hep yerden toplanırlar.

Sebzesinden meyvesine, peynirinden yazılımına ne varsa hepsini Türkiye’den getirirdiniz iyi günlerde… Rum tarafından kaçak eti alır, karın tokluğuna çalışacak işçiyi Türkiye’den bulamazsanız, Afrikalı öğrenciyi kayıtdışı çalıştırırdınız. Ercan’dan dolarları her daim gizli bir usulle yurtdışına kaçırırdınız… Her yerinden tuttuğunuz kapılarda görevliler emrinizi beklerdi, ne çabuk unuttunuz.

Siz var ya siz… İş reklamınıza gelince yaşamaktan ve yatırım yapmaktan övündüğünüz, cebinizden para çıkınca yerin dibine soktuğunuz bu ülkenin dağıttığı vatandaşlıkları ilk sıradan aldınız da, Kıbrıs’ı hiç sevemediniz. Ne denizini temiz tuttunuz ne virüsle mücadelesine destek oldunuz ne de çalışanlarınızla dayanıştınız. Siz buradan zoraki beğenebildiğiniz varsa ölü fiyatına satın almakla, yüksek dövizi ise kaçırmakla meşguldünüz.

Ne kadar da benziyorsunuz Afrika’daki madenleri talan eden, doğal kaynakları sömüren Amerikalılara… ‘Amerikalı’ diye seslenince yüksek azottan havalanacaksınız şimdi; ama bakın itibarı yerlerde sürünüyor şişkin Amerika’nın. Amerikalılar, Avrupalılar ve Çinliler Afrika’yı, Orta Amerika’yı ve Orta Doğu’yu aynen sizin yaptığınız gibi sömürüyorlar. Fosil yakıtları, değerli madenleri, mineralleri, egzotik yağları, kahvesi, kakaosu, balığı yoksa buranın; casinosu var, beti var, para kaçırma olanakları var… Bunları bulamadığınız bir ülkede sizin ne işiniz olabilir ki? Küçük ada ülkelerinde, mesela Papua Yeni Gine’de Avustralyalılar ne arıyorsa, Polinezya’ya Fransızlar ne kadar yatırım yapıp, ederinin 100 mislini hangi yollarla bir çırpıda çıkarıyorsa, İngilizler Fiji’de, Solomon Adaları’nda balıkmış tütünmüş işleyip İngiltere’ye ada malı etiketiyle geri satıyorsa, Amerikalılar Hawaii’yi nasıl kendi eyaletleri yaptıysa sizlerin de bir bildiği var muhakkak…

Karantinaya kapılarını sonuna kadar açıp insanları içeri aldıktan sonra sıkıca kapatanların başı kel miydi? Palm Beach, Colony, Oscar Park, Malpas, Riverside, Altınkaya, Acapulco, Güneş Rezidans aklıma gelenler…

Bir başkası da çıkmış, yasa takmamış, otelinin önündeki denizi kapatıp liman yapmış; arsası adına kayıtlı ya, arada rekabet de var; devletimize para lazım, devlet biçsin fiyatını da üzerine oturdukları arsaları devlete ödeyip satın alsınlar diyor. Rum mallarının tazminatını, taşınmazların değerini sahibine ödemiş bir devlet var sanki de başkasının malını size satacak. Siz de güldünüz bu işe biliyorum, dertsiz başınızı ne diye Rumlar ağrıtsın; haklısınız.

Kara paracılar böyle zamanlarda PR’larını yapmak için sıraya girerler. İşler kötüye sarınca boşluğu değerlendirir, ceplerindeki paranın ucunu göstererek halkın gözünde parlamaya çalışırlar. Normal zamanlarda konuşmaya çekinenlerin kıyamet günlerinde çenebaz olmaları, Kolombiya eski kokain kralı Escobar’ın Robin Hood misali yaptığı hakla ilişkiler çalışmalarını hatırlatır bana. Zamanında dünyanın toplam kokain ticaretinin % 80’nini eline geçirmiş, yüzlerce gazeteciyi, hukukçuyu ve siyasetçiyi öldürtürken, kire batmış politikacıları ve yargıçları rüşvetle yanında tutan bir adamın, yoksullara ev yaptığı, fakirlere para dağıttığı için iyilik timsali algısı yaratması sadece Kolombiya’ya mı özgüdür? Yalnızca uyuşturucu kartelleri mi izler bu yöntemleri?

Cüsseler geniş olsa da bizde işler küçük, Escobar’ın boyunun milimikronu bile etmez. Ama hesaplarda para olunca, gazetelere ve Tv’lere reklam verince ‘sosyal haydutlar’ hakkında konuşabilen çıkmaz. Duymuşsunuzdur, üniversitelerde çok tez yazıldı, pek çok kitap basıldı Escobar hakkında. Bir yerde okumuştum; amaçları halkın desteğini alarak, ‘kendilerini şeytanlaştıracak olanları şeytanlaştırmak'tan ibarettir.

Neyse ne, uzatmadan doğrudan konuşayım isterseniz: Siz virüsten tırsarak kaçtınız ya, kapatınca dükkanı, atınca işçileri pek masrafınız kalmadı; kapalı yerin eşya kirasını da isteyen olmaz sizden, vergisini de… Çok büyük zarara uğramadınız bana sorarsanız. Yeni geliriniz yok ama gideriniz de kalmadı; bırakmadınız, hepsini sıfırladınız. Gider kalemlerini tiksintiyle kurtulunması gereken sayılar olarak gördüğünüzden bir anda tüm toplumu karşınıza aldığınızı fark edemediniz. Ciddiye aldığınız yok bizim ahaliyi esasen, bilmez miyim? Gene de ilk geldiğiniz günlerden anımsarsınız: Gıcığa bağlayınca bizim Adalılar, pek ters gidebilirler. Alıştınız tabii siz, her sorunu pervane politikacılarımızla yağdan kıl çeker gibi çekmeye… Yalnız bu sefer işler henüz belki de bilmediğiniz kadar zora girdi, söylemişti dersiniz. Adalısını da sonradan gelenini de hep birlikte nasıl sinirlendirdiğinizi merak ediyorsanız, biliyor olmalısınız: Adalet ve vicdan ne milliyet tanır ne de köken!

Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
:

Yorumunuz

share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın